Bir telekom şirketi neden enerji işine bu kadar girer? Cevap basit: ağların en büyük gider kalemi elektrik ve Türkiye’nin doğusu güneşi cömertçe sunuyor. Turkcell, Van’ın İpekyolu ilçesinde 8,7 MW kurulu güce sahip yeni bir güneş enerji santralini devreye alarak planının tam da bu iki gerçeğe yaslandığını gösterdi. 220.400 metrekarelik geniş bir sahaya kurulan tesis, yıllık bazda 8.740 hanenin tüketimine denk gelecek kadar elektrik üretmeyi hedefliyor.
Bu santral, şirketin yeşil enerji yol haritasındaki üçüncü güneş tesisi. Turkcell’in 240 milyon dolarlık yenilenebilir enerji yatırım programında önemli bir kilometre taşı olarak öne çıkıyor. Şirket, 2030’a kadar elektriğinin tamamını yenilenebilir kaynaklardan karşılama hedefini şimdiden sahaya indiriyor.
Yatırımın kapsamı ve hedefler
Plan net: Önümüzdeki üç yıl içinde toplam 300 MW’lık güneş kurulu gücüne ulaşmak. Bu hedef, “öz tüketim” modeline dayanıyor. Yani şirket, ürettiği elektriği öncelikle kendi operasyonlarında tüketmeyi amaçlıyor. Bu, özellikle yoğun enerji çeken baz istasyonları ve veri merkezleri için maliyet ve tedarik güvenliği açısından güçlü bir koruma kalkanı sağlıyor.
Turkcell’in elindeki regülasyon zemini de hazır. Şirket, Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretimi Yönetmeliği’nin 5/1-h maddesi kapsamında, TEİAŞ ve ilgili dağıtım şirketleri tarafından toplam 213 MW’lık kurulu güç tahsisi aldı. Bu madde, tüketimle mahsuplaşma esasına dayanan, lisanssız ve daha hızlı ilerleyebilen projelerin önünü açıyor. Kısaca: bürokrasi daha az, uygulama daha esnek.
Yeni Van tesisi, şirketin saha dağılımına uygun bir şekilde, yüksek güneşlenme potansiyeli olan bir bölgede devreye alındı. Van Gölü havzası, yüksek rakım ve güneşli gün sayısı sayesinde, Türkiye’nin en verimli PV bölgeleri arasında anılıyor. Bu verim, aynı kurulu güçle daha fazla üretim demek.
Rakamları kafada netleştirmek için bir çerçeve: Türkiye’nin doğusunda bu ölçekte bir tesis, tipik koşullarda yılda 13-15 GWh aralığında elektrik üretebilir. Şebekenin ortalama karbon yoğunluğunu dikkate aldığınızda, bu üretim her yıl binlerce ton CO2 emisyonunu sahadan siliyor. Enerji maliyetlerine kalkan, emisyona fren.
Turkcell’in yenilenebilir portföyü sadece bu santralden ibaret değil. Şirket, yaklaşık 735 baz istasyonuna güneş paneli entegre etti; bu, tüketimin sahaya en yakın noktada karşılanmasına yardımcı oluyor. 2021’de devreye giren 18 MW’lık Karadağ Rüzgâr Enerji Santrali de portföyün rüzgâr ayağını oluşturuyor. Ara hedef ise net: 2026’da elektriğin yüzde 65’ini yenilenebilirden sağlamak.
Telekom sektörü neden bu kadar hızlı hareket ediyor? Çünkü mobil şebekeler büyüdükçe ve veri tüketimi katlanarak arttıkça, elektrik faturası da şişiyor. 5G ile birlikte kapsama, hız ve kapasite artarken, enerji verimliliği kadar kaynağın fiyatı ve bulunabilirliği de kritik hale geliyor. Öz tüketim temelli güneş ve rüzgâr yatırımları, hem maliyetleri sabitleme hem de tedarik riskini azaltma etkisiyle öne çıkıyor.

Regülasyon ve piyasa etkisi
Yönetmeliğin 5/1-h maddesi, tüketim tesisi ile üretim tesisinin aynı dağıtım bölgesinde olmasını ve mahsuplaşma esaslı ilerlemeyi mümkün kılıyor. Bu sayede şirketler, büyük ölçekli lisanslı projelerin uzun izin süreçleriyle zaman kaybetmeden, daha kısa sürede devreye girebilen santraller kurabiliyor. TEİAŞ ise kapasite tahsisleriyle iletim ve dağıtım altyapısının sınırlarını gözeterek, sistemi güvenli tutuyor.
Van’daki yeni santral, 220 dönümü aşkın bir alanı kaplıyor. Bu büyüklük, panel verimlilikleri, sıra aralıkları ve bakım yolları gözetilerek optimize edilmiş tipik bir arazi GES düzenine işaret ediyor. Doğu Anadolu’nun sert kış koşulları dikkate alındığında, taşıyıcı sistem ve kablolama gibi detaylarda dayanıklılık kritik; işin mühendislik tarafı da en az finansman kadar belirleyici.
İstihdam cephesi de var. Bu tür GES projeleri, inşaat döneminde sahada geçici istihdam yaratırken, işletme döneminde de bakım-ekipman hizmetleriyle yerelde sürekli ve daha küçük bir istihdam kanalı açıyor. Yerel tedarik zincirlerine sipariş akışı da cabası.
Finansman tarafında tablo şirketler için cazip hale gelmiş durumda. Panel ve inverter fiyatlarındaki küresel düşüş, kurulum maliyetlerini aşağı çekti. Kur dalgalanmaları ve elektrik piyasasındaki volatilite, öz tüketim projelerinin “doğal hedge” işlevini güçlendiriyor. Sonuç: daha öngörülebilir nakit akışı ve daha kısa geri dönüş süreleri. Bu da 240 milyon dolarlık programı sadece çevresel değil, finansal olarak da mantıklı kılıyor.
Yeşil dönüşümün dış piyasalarla bağı da net. Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ve tedarik zincirlerinde hızla artan ESG standartları, Türkiye’de faaliyet gösteren büyük şirketlerin enerji karmasını hızla düşük karbonlu hale getirmesini adeta zorunlu kılıyor. Telekom gibi vitrinde olan sektörlerde bu dönüşüm, marka sermayesine de pozitif yansıyor.
Şirketin 300 MW’lık güneş hedefi, coğrafi çeşitlilik gerektiriyor. Elektrik tüketimi ülke geneline dağılmış olan bir operatör için santrallerin farklı dağıtım bölgelerinde konumlandırılması, kayıp-kaçak ve dengeleme gibi teknik/perakende maliyetleri açısından avantaj yaratabiliyor. Van’daki tesis bu zincirin güçlü halkalarından biri.
Teknik tarafta bir not daha: Güneş üretimi gündüz saatlerine yığılıyor. Veri merkezleri ve baz istasyonları ise 7/24 çalışıyor. Sektörde depolama sistemleri hızla yaygınlaşıyor; gündüz üretilen elektriğin bir bölümünü akşam pikine taşımak, şebeke dostu bir işletme anlamına geliyor. Bu alan, kurumsal yatırımcılar için sonraki optimizasyon adımı olmaya aday.
Turkcell’in attığı bu adımlar, Türkiye’de kurumsal ölçekte güneş enerjisi yatırımlarının yeni normal olduğunu gösteriyor. Van’daki 8,7 MW’lık santral, şirketin 2030’a uzanan temiz enerji rotasında sadece bir durak değil; aynı zamanda piyasanın yönünü de tarif ediyor: daha çok öz tüketim, daha esnek regülasyon, daha düşük karbon ayak izi.